cennet mahallesi: başrollerinde çağla şikel, melek baykal, özkan uğur ve alişan'ın bulunduğu, uzun süre türk televizyonlarını işgal etmiş bir yerli dizi.
soylent green: 1973 tarihli, charlton heston'ın başrolünde oynadığı, pek kimsenin bilmediği çok iyi bir bilim kurgu filmi.
"bruce willis aslında ölüymüş!"
geçtiğimiz günlerde, soylent green adlı o muhteşem filmi bir kez daha izledikten sonra, yattım, uyandım ve yeni uyanmış olmanın dayanılmaz dinginliğiyle aklıma bazı ilginç şeyler geldi. bu ilginç şeyleri aklımda daha ilginçleriyle birleştirdikçe, hayatın şaşırtıcı bir sonla bitebileceğini hayal ettim. hayatım film olsa izlenmezdi de şaşırtıcı sonla bittiği için takdir edilebilirdi belki. sonra, sonunda başkahramanın öldüğü filmlerin(70-80'lerde çekilen tüm türk filmleri)hepsinin, tamamen finale hizmet eden, karaktersiz işler olduğunu farkettim. aynı şekilde finale varınca "buyrun bakın aslında anlattığımız her şey şakaydı, tekrar izleyin len filmi" diyen filmlerin de korkutucu derecede karaktersiz olduğunu düşündüm. "bildiğin adam lan onlar" dedim kendi kendime. biraz da cennet mahallesi ve dizi kültürü hakkında hayal kurdum. "show tv zengin değil mi lan, adamların elinin altında çok zengin dizi külliyatı var, niye her açtığımda cennet mahallesi çıkıyor" dedim. en son "boşver lan kalk da kahvaltı et" dedim. kalktım.
kahvaltıda normalde yabancıların bokunu yumuşatmak için düzenli olarak yediği ballı gavur icadı mısır gevreğine kaşık daldırıp show tv'yi açtım. evet, cennet mahallesi vardı. pembe, komiser, akla hayale gelmeyecek olayların gelip kendi halinde bir roman ailesini bulması falan filan. o anda dönen gerdek muhabbeti adeta beni ekrana çiviledi. bazı güçler kumandayı elimden aldı. değiştirmeye hiçbir şekilde yanaşmadım. şimdiye kadar şirin görünen, başrollerinde alişan, çağla şikel ve özkan uğur'un oynadığı(şarkıcı- manken - şarkıcı üçgeni) bu akıl almaz şekilde fantastik dizi, alişan ve çağla şikel'in gerdek muhabbetleriyle dolup taşıyordu adeta. dizideki her köşede gerdek vardı. gerdek. gerdek. aklıma fatmagül'ün suçu ne'yi getirdim. gündemden haberleri sıraladım kendi kendime. sonra dizinin final bölümlerinden birini izlemekte olduğumun farkınavardım. bu da tam olarak şaşırtıcı bir sondu, uzun vadeli bir dizi için kazılmış bir son. kendi halinde çalgıcılarla dolu, müzik ve eğlence yüklü bu saf mahalle dizisi, cinselliğin orta yerine inmişti. çağla şikel alişanın gömlek düğmelerini açarken olası bir mısır gevreği püskürmesinin önüne geçebilmek adına kanalı değiştirdim. dumur edici bir sona tanıklık ediyordum.
tüm bu olağanüstü duygu patlamalarının orta yerinde bu dumur edici sonların filme çok ama çok hizmet ettiğini düşündüm. uzun ya da kısa vadeli işlerde(hayat da dahil), nasıl ki her şey o finale hizmet ediyorsa, final de her şeye hizmet ediyordu. evet, cennet mahallesi beni hayatla alakalı psikolojik analizler yapmaya itmişti.
bu da benim sonum olabilir miydi? hayırdı, benim sonuma çok vardı. televizyonu kapattım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder