26 Ocak 2011 Çarşamba
"Premakes" The Empire Strikes Back (1950)
The Empire Strikes Back'in 50'li yıllar etkisi verilmiş çok başarılı bi fragmanı. İzleyin izletin.
24 Ocak 2011 Pazartesi
Facebook Manners And You
YouTube'un anasayfasında rastladığım ve çok hoşuma giden bir video. Seyredilmesi önerilir.
Uçan adam Sabri ve aerodinamiğin doğası
"Hayır, insan uçamaz. Çünkü bu doğa kanunlarına aykırıdır. Aerodinamik kanunlarına göre insan vücudu uçmaya uygun değildir. İnsanda ne kuşlar gibi içleri hava dolu kemikler, vücudu yerçekimine karşı kaldırabilecek kuvvette kanatlar ne de uçaklar gibi uçmayı sağlayan, hava türbünlerini yaratmak için gerekli hız bulunur. Zaten kollarının yapısı da uçağın kanatlarının aerodinamik dizaynı gibi uçmaya uygun değildir. İşte tüm bu nedenlerden dolayı insanın uçabilmesi mevcut doğa yasaları içinde olanaksızdır."
Erdem Eryıldırım, ODTÜ Elektrik- Elektronik Mühendisliği, "İnsan uçabilir mi?" makalesinden
"İbn-i Firnâs, o zamana kadar hiçbir yerde benzeri görülmemiş bir âlet yaptı. Yaptığı bu geniş satıhlı âletin üzerini gayet ustaca has ipekten bir kumaşla kaplayıp, kumaşı da hiç boş yer bırakmadan kuş tüyleriyle örttü. Uzun çalışmalar neticesinde, yapmış olduğu cihazı bitiren ibn-i Firnâs aleti çalıştırmaya ve ona binerek havada uçmaya muvaffak oldu. Bu âletle uzun zaman havada kaldı, pikeler yaptı. Daha sonra da adetâ bir kuş gibi süzülerek yere kondu."
Eş-Şeyh Ahmed b. Muhammed El-Makkarî et-Tilemsânî, Nefhu't-Tîb eserinden
Hezarfen Ahmet Çelebi'nin hikayesini herkes bilir. Kendi imkanlarıyla hazırladığı mekanik uçuş düzeneğini sırtına takar, Galata Kulesi'nin tepesinden kendini suya bırakır. 4000 metre boyunca havada uçan Çelebi, en son Üsküdar'a yumuşak iniş yapmıştır. Türk tarihinde ve dünyada, insanın tek başına, herhangi bir elektronik düzenek kullanmadan gerçekleştirdiği ilk uçuşun bu olduğu varsayılır.
Önceki gün, Hezarfen'in hikayesini detaylı bi şekilde araştırmak için bilgisayar başında otururken ABD'de Jay Leno'nun programına çıkıp izleyiciler için güçlü bi dalga malzemesi oluşturan Uçan Adam Sabri'nin yeni videosuna rastladım. Görür görmez blogda paylaştığım bu video, kafamda bazı soru işaretleri oluşturdu. Acaba o adam, ciddi anlamda bir fiziksel acıyla mı kendini yerden yere atıyordu? "ALLAH!" diye bağırmasının sebebi neydi?
Uçan adam Sabri'nin ibret verici öyküsü, beni çok merak ettiğim Hezarfen'in öyküsünü bir kenara bırakmaya mecburi kıldı. İnternette fenomen olan videoyu birkaç kez arka arkaya izledim ve insanların nasıl uçabileceğini araştırdım. Her seferinde Sabri bey canlı yayından alınmıştı, belki uçabilirdi, kim bilir. Esra Ceyhan sinirli sinirli "bu bi şovdur" derken bile Sabri bey yayından usul usul gitmeyi bilmişti, efendice. Jay Leno onunla alay etti diye ortalığı ayağa kaldırmamıştı. Ciddiyim, bunlar geldi aklıma. Sonra bilgisayarın başına oturdum ve kendi zihnimin beni götürdüğü yere, aerodinamiğin doğasına girdim. Google'a "uçmak" ve "aerodinamik" kelimelerini yazdım ve kimi şahane sonuçlar elde ettim, yukarıda arakladığım bilimsel bir paragraf gibi.
Öncelikle, herkesin malumu olduğu gibi, insan vücudunun uçuşa ve Sabri bey'in çok daha iddialı bir şekilde söylediği gibi "havada durmaya" dayanamayacağını söylemem lazım. Bunun sebepleri belli ama ben işin sıkıcı fiziksel kısmına girmek istemiyorum.
Devam edecek.
Erdem Eryıldırım, ODTÜ Elektrik- Elektronik Mühendisliği, "İnsan uçabilir mi?" makalesinden
"İbn-i Firnâs, o zamana kadar hiçbir yerde benzeri görülmemiş bir âlet yaptı. Yaptığı bu geniş satıhlı âletin üzerini gayet ustaca has ipekten bir kumaşla kaplayıp, kumaşı da hiç boş yer bırakmadan kuş tüyleriyle örttü. Uzun çalışmalar neticesinde, yapmış olduğu cihazı bitiren ibn-i Firnâs aleti çalıştırmaya ve ona binerek havada uçmaya muvaffak oldu. Bu âletle uzun zaman havada kaldı, pikeler yaptı. Daha sonra da adetâ bir kuş gibi süzülerek yere kondu."
Eş-Şeyh Ahmed b. Muhammed El-Makkarî et-Tilemsânî, Nefhu't-Tîb eserinden
Hezarfen Ahmet Çelebi'nin hikayesini herkes bilir. Kendi imkanlarıyla hazırladığı mekanik uçuş düzeneğini sırtına takar, Galata Kulesi'nin tepesinden kendini suya bırakır. 4000 metre boyunca havada uçan Çelebi, en son Üsküdar'a yumuşak iniş yapmıştır. Türk tarihinde ve dünyada, insanın tek başına, herhangi bir elektronik düzenek kullanmadan gerçekleştirdiği ilk uçuşun bu olduğu varsayılır.
Önceki gün, Hezarfen'in hikayesini detaylı bi şekilde araştırmak için bilgisayar başında otururken ABD'de Jay Leno'nun programına çıkıp izleyiciler için güçlü bi dalga malzemesi oluşturan Uçan Adam Sabri'nin yeni videosuna rastladım. Görür görmez blogda paylaştığım bu video, kafamda bazı soru işaretleri oluşturdu. Acaba o adam, ciddi anlamda bir fiziksel acıyla mı kendini yerden yere atıyordu? "ALLAH!" diye bağırmasının sebebi neydi?
Uçan adam Sabri'nin ibret verici öyküsü, beni çok merak ettiğim Hezarfen'in öyküsünü bir kenara bırakmaya mecburi kıldı. İnternette fenomen olan videoyu birkaç kez arka arkaya izledim ve insanların nasıl uçabileceğini araştırdım. Her seferinde Sabri bey canlı yayından alınmıştı, belki uçabilirdi, kim bilir. Esra Ceyhan sinirli sinirli "bu bi şovdur" derken bile Sabri bey yayından usul usul gitmeyi bilmişti, efendice. Jay Leno onunla alay etti diye ortalığı ayağa kaldırmamıştı. Ciddiyim, bunlar geldi aklıma. Sonra bilgisayarın başına oturdum ve kendi zihnimin beni götürdüğü yere, aerodinamiğin doğasına girdim. Google'a "uçmak" ve "aerodinamik" kelimelerini yazdım ve kimi şahane sonuçlar elde ettim, yukarıda arakladığım bilimsel bir paragraf gibi.
Öncelikle, herkesin malumu olduğu gibi, insan vücudunun uçuşa ve Sabri bey'in çok daha iddialı bir şekilde söylediği gibi "havada durmaya" dayanamayacağını söylemem lazım. Bunun sebepleri belli ama ben işin sıkıcı fiziksel kısmına girmek istemiyorum.
Devam edecek.
23 Ocak 2011 Pazar
Sabri strikes back: Uçan adam Sabrinin son uçuşu
Bu adam ciddi anlamda bi fenomen ve kendine özel bir yazıyı hakediyor. Yakında.
21 Ocak 2011 Cuma
Viral pazarlama veya verilen linke güvenememe sorunsalı vol. 2: Reklam yapmanın en kısa ve pratik yolları
"bi şey söyledi, ki bence de doğru, bir bar filozofu:
"çok kadın hiç kadındır oğlum, yalnızlıktır sonu"
kadehte yansımama baktım ayaklı bir kanıttım
kadın dergileri testlerinde her soruya yanıttım"
Teoman, Zamparanın Ölümü şarkısından
Arabada oturmuş kendi çapımda ablamı bekliyordum, bir gözüm önümdeki büyük kapıdaydı. Araba otoparka park edilmemişti, dolayısıyla büyük bir risk almış durumdaydık. Her an arkadan çıkan bir araba bize bindirebilir ve küfürler ve levyeler eşliğinde arabadan inen bir adamdan hayatımın dayağını yiyebilirdim(bu biraz da bana bağlıydı). Bu havayı dağıtmak istedim, radyoyu açtım. "Sandıııık sandıklar hayatlarrr hacı hafız iiile" şeklinde bir müzik duyunca melodisi hoşuma gitti, arkama yaslandım. Şarkı bitti, yenisi başladı: "Koka Cola ile hayatıığğn tadııı" şeklinde devam etti. Bunu da dinledim. Sonra radyodan bir para şıngırtısı sesi geldi, "reklamlar bitti", dedi güzel bir kadın sesi. İrkilip radyoyu değiştirdim.
Ablam geldiğinde aklımdan geçen düşünceler daha da ağırlaşarak devam etti. Arabayı parktan çıkarıp direksiyona 17 kez tur attırdı. O sırada, yıllardır her yerde karşıma çıkmakta olan "reklam" ve "reklam alma" olaylarının herkesin bir şekilde bulaşabileceği müzik piyasasının içine girdiğini hayal ettim. Sokakta yürüyen, kulağında kulaklıkla paten kayan ya da koşan insanların kulaklığında çalan şarkıların reklam içerikli olduğunu. İnsanların fındık ezmesine şarkı yazdığını.
En sonunda da aklıma "marlboro" markasını içinde geçiren hoş türkümüz geldi. arkasından daha da rezil bir şekilde şu sözler geçti kafamın içinden:
"Parolasını kalbime gömdüm, MSN'im hiç açılmayacak, Çevrimdışı görünüyorum, bana şifremi kim hatırlatacak?"
Evet, bu ülkemizde yazılmış bir şarkıya ait sözlerdi(ciddiyim).
Bu düşünceleri paylaşma fikri de arabada sıkıcı bir yolculuk esnasında geldi. Sonra radyoda "I Feel Good"un çaldığını zannettim. Bir battaniye reklamının başıymış.
"çok kadın hiç kadındır oğlum, yalnızlıktır sonu"
kadehte yansımama baktım ayaklı bir kanıttım
kadın dergileri testlerinde her soruya yanıttım"
Teoman, Zamparanın Ölümü şarkısından
Arabada oturmuş kendi çapımda ablamı bekliyordum, bir gözüm önümdeki büyük kapıdaydı. Araba otoparka park edilmemişti, dolayısıyla büyük bir risk almış durumdaydık. Her an arkadan çıkan bir araba bize bindirebilir ve küfürler ve levyeler eşliğinde arabadan inen bir adamdan hayatımın dayağını yiyebilirdim(bu biraz da bana bağlıydı). Bu havayı dağıtmak istedim, radyoyu açtım. "Sandıııık sandıklar hayatlarrr hacı hafız iiile" şeklinde bir müzik duyunca melodisi hoşuma gitti, arkama yaslandım. Şarkı bitti, yenisi başladı: "Koka Cola ile hayatıığğn tadııı" şeklinde devam etti. Bunu da dinledim. Sonra radyodan bir para şıngırtısı sesi geldi, "reklamlar bitti", dedi güzel bir kadın sesi. İrkilip radyoyu değiştirdim.
Ablam geldiğinde aklımdan geçen düşünceler daha da ağırlaşarak devam etti. Arabayı parktan çıkarıp direksiyona 17 kez tur attırdı. O sırada, yıllardır her yerde karşıma çıkmakta olan "reklam" ve "reklam alma" olaylarının herkesin bir şekilde bulaşabileceği müzik piyasasının içine girdiğini hayal ettim. Sokakta yürüyen, kulağında kulaklıkla paten kayan ya da koşan insanların kulaklığında çalan şarkıların reklam içerikli olduğunu. İnsanların fındık ezmesine şarkı yazdığını.
En sonunda da aklıma "marlboro" markasını içinde geçiren hoş türkümüz geldi. arkasından daha da rezil bir şekilde şu sözler geçti kafamın içinden:
"Parolasını kalbime gömdüm, MSN'im hiç açılmayacak, Çevrimdışı görünüyorum, bana şifremi kim hatırlatacak?"
Evet, bu ülkemizde yazılmış bir şarkıya ait sözlerdi(ciddiyim).
Bu düşünceleri paylaşma fikri de arabada sıkıcı bir yolculuk esnasında geldi. Sonra radyoda "I Feel Good"un çaldığını zannettim. Bir battaniye reklamının başıymış.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)